KERBELA OLAYI
Küçükken, bizlere top oynamamızın doğru olmadığı söylenirdi. Sebebini sorduğumuzda: Hazreti Hüseyin’in başını kesenlerin onun başıyla top oynadıklarını ifade ederlerdi. Bizler de içimizden “ne alakası var” derdik. Ayrıca bizlere, Peygamberimizin torunları Hasan ve Hüseyin’in, Peygamberimizin namaz kılarken onun sırtına bindiklerini, Peygamberimizin de onların düşmemesi için pozisyonunu değiştirmediğini rivayet ederlerdi. Bize anlatılan bu rivayetlerden onların hep çocuk olarak kaldıklarını zannederdik.
Oysa Hz. Hüseyin (a.s) Kerbela toprağında, zalim Yezit’in ordusu tarafından 72 yaranı ile birlikte susuz bir şekilde katledilirken 57 yaşında; ağabeyi Hz. Hasan (a.s) ise Muaviye tarafından zehirletilerek şehit edildiğinde ise 48 yaşında idi.
Yaşımız ilerleyip olgunluk çağına geldiğinde, Peygamberin vefatından sonra, sözde Müslüman geçinenlerin Peygamberin Ehl-i Beytine (Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’ne) yaptıkları zulümleri öğrendik. Yapılan bu zulümlerden birisi de, Hz. Hüseyin’in Hicri 61 yılında Muharrem ayında Kerbela toprağında 72 yaranıyla birlikte acımasızca ve vahşice şehit edilişidir.
Muaviye, daha hayatta iken kendisinden sonra oğlu Yezit’te halkın biat etmesi için çalıştı. Muaviye öldükten sonra başa geçen Yezit, ilk iş olarak Medine Valisi Velid b. Utbe'ye mektup yollayarak her ne suretle olursa olsun Hz. Hüseyin, Abdullah İbn-i Zübeyr ve Abdullah İbn-i Ömer’in biatlerinin sağlanmasını, eğer bu mümkün olmazsa, boyunlarının vurulup, başlarının kendisine gönderilmesini istedi. Babası Muaviye’nin izinden giden Yezit, gerektiğinde Peygamberin sevgili torununun öldürmeye karalı idi.
Doğal olarak Hz. Hüseyin (a.s) gibi birisinin, Yezit gibi birisine biat etmesi mümkün değildi. Hz. Hüseyin (a.s) bunun üzerine, bütün aile fertleriyle birlikte Medine'den ayrılarak Mekke’ye gitti. Yezit, Hz. Hüseyin’i (a.s) Mekke’ye gittiğini öğrenince O'nu orada da rahat bırakmadı. Yezit tarafından gönderilen terör timinin haberini alan Hz. Hüseyin, Mekke’nin haram bölgesine kanın bulaşmasını, Beytullahın saygınlığının çiğnenmesini istemediği için ailesi ve fedakar dostları ile birlikte Mekke’den Kufe’ye doğru ayrılmak zorunda kaldı.
Bu arada Küfeliler Hz. Hüseyin’e (a.s) binlerce mektup göndererek Kufe’ye davet etmişlerdi. Hz. Hüseyin (a.s), amcaoğlu Müslim b. Akıyl’i Kufe'deki durumu yerinde görmek üzere Kufe’ye gönderdi. Hz. Hüseyin (a.s), Mekke’den Kufe’ye doğru giderken yolda amcası oğlu Müslim'in, Küfe'de Yezit’in adamlarınca şehit edildiğinin haberini alır ve oldukça üzülür.
Hz Hüseyin (a.s) ve beraberindekiler, yolda Yezit’in ordusu tarafından etrafı çevrilir. Yezit’in ordusu tarafından etrafı kuşatılan Hz. Hüseyin (a.s) ve beraberindekiler Kerbela denilen yere gelinceye kadar başka bir yere gitmesi engellenir. Hz. Hüseyin'in (a.s) önünde iki seçenek vardı ya Yezit’e biat edecek, ya da öldürülecekti. O da zillet altında yaşamaktansa şereflice ölmeyi ve dedesi Resullulah'ın dinini ayakta tutmak için şehit olmayı seçti.
Bir tarafta 30.000 kişilik Ömer b. Sa’d (ki bu kişi Sa’d b. Vakkas’ın oğludur) komutasındaki Yezit ordusu, diğer tarafta günlerce susuz bıraktırılmış savaşabilecek 70 civarında Hz Hüseyin’in evlatları, kardeşleri ve sahabelerinden oluşan bir avuç mümin Müslüman… Karşılarındaki bir avuç insanın günlerdir susuzluktan dudakları çatlamış, dilleri kurumuş, bağırları yanmıştı. Bu olay Fırat suyunun kenarında olmasına rağmen Fırat’ın suyu Yezit’in askerlerince çevrilmişti. Fırat'ın suyu kurda kuşa serbest iken Peygamber evladı Hazreti Hüseyin'e ve evlatlarına yasaktı.
Karşılarındaki paralı askerlerde insaf yoktu, acıma bilmiyorlardı, kana susamışlardı, şan ve şöhretin esiri idiler.
Nihayet Hicri 10 Muharrem 61 günü Hz. Hüseyin son hazırlıklarını yaptı ve Yezit’in ordusuna yaklaşarak onlara hitap etmek istedi. Hz. Hüseyin, Allah’a hamd ve sena, Hz. Muhammed’e, meleklere ve nebilere selamdan sonra şöyle dedi:
- ‘Ey Kufe halkı benim kim olduğumu bilmiyor musunuz? Ben Peygamberin torunu değil miyim? Benim katlim size helal olur mu? Ben o büyük Peygamberin kızının oğlu, vasisi ve amcazadesi olan zatın oğlu değil miyim? ....Benden ne istiyorsunuz? Medine’de kendi halimde yaşarken beni orada bırakmadınız. Mekke’de itikafa çekilmeme müsaade etmediniz. Davet nameler göndererek, ricalar ederek, yalvararak beni buraya kadar çağırdınız. Ben sizin bu davetiniz üzerine buralara kadar geldim. Şimdi beni öldürmek istiyorsunuz. Bu akıbete müstahak olabilmek için ben sizlere ne yaptım? İçinizden birisini mi öldürdüm? Yoksa birinizin malını mı gasp ettim? Eğer beni istemiyorsanız bırakınız gideyim. Bu ne gaddarlık ve bu ne hilekârlıktır!
Yezit ordusunun komutanı Ömer Bin. Sa’d:
- Ey Hüseyin! Bu hikayelerden bir sonuç çıkmaz. Ya Yezit’e biat edersin yahut da ölümü göze alırsın! Bu sözleri söyledikten sonra eline bir ok alıp onu İmam Hüseyin’e doğru fırlattı.
Bir yandan 30 bin kişilik ordu, diğer yanda bir avuç yiğit insan. Çok dengesiz bir şekilde başlayan savaşta Hz. Hüseyin’in 32 süvari ve 40 piyadeden oluşan askerleri öğle üzeri olduğunda iyice azalmış durumdaydı. Hz. Hüseyin de bu az sayıda susuz ve bitkin insanlar da yaya olarak savaşıyordu. İmam Hüseyin'in evlatları (Ali Ekber, Ali Asgar) Kardeşleri (Ebulfez Abbas, Abdullah, Cafer ve Muhammed) yeğenleri (Kasım, Abdullah, İbrahim...) Hepsi birer birer şehit edilirken sonunda tek başına kalan Hz. Hüseyin de vahşice şehit edildi. Şehit edilmekle kalmadı atlarla bedeni çiğnendi ve başı kesildi.
Yezit ordusunun komutanı, Hz. Hüseyin’in (a.s) kesilen başı başta olmak üzere, şehitlerin başlarını mızraklara takarak, Hz. Hüseyin’in ailesini, kızlarını, kız kardeşi Zeynep’i ve diğer aile bireylerini esir ederek zincirlere bağlı bir şekilde önce Kufe’deki Vali Übeydullah’ın karşısına daha sonra da eziyetli ve uzun bir yolculuk sonunda Şam’da zalim Yezit’in karşısına çıkarıldılar.
Görünür de Yezitler ve güç sahipleri zalim yönetimler, galip görünse de her zaman dökülen kanlar kılıçlara galip gelmiştir.