ÖLÜMSÜZ DOSTLUKLARIN DURAĞINDAN
Görmek istiyorsan güzelliği,
Bir ağustos sıcağında;
İstasyonuna
Bir film kahramanı gibi inen
Trenlerine bak.
Surlarına bak, kenti kuşatan;
Nice sevdalara, kavgalara tanık.
Özgürlüğe kanat çırpan kuşlarına bak.
Süzülürken kapısından içeri,
Kameriyesine bak, yüzüne gülümseyen bahçesinin
Ağacın her tonu, çiçeğin her rengi öğrencilerine...
Yüzlerinde bin umut,
Başları dimdik gençlerine bak.
Sevgi, dostluk ve sadakatten örülü
Bir gökkuşağı misali,
Diyarbakır Erkek İlköğretmen Okulu ’na bak!..
AYTEN-AYDIN ÜLGÜL
Sudi Baybars Bey’in müdürlüğünün son ayları. Ondan bana miras kalan dersti Çocuk Edebiyatı. Masallarla büyür olduk, umutlarımız onlarla beslendi. İyi ve güzel insanların muradına erdiğini öğrendik, sevgi ve emeğin en yüce değer olduğunu.
Saz mı çalmadık çocuklarla? Tiyatral gösterilerde kanat mı çırpmadık sahnede? Cepken verip rüzgâra, halaya mı durmadık? Etüt saatleri, yoklamalar, yemekhane serüvenleri... Neler neler görmedik ki!.. Öğretmen ya da öğrenci.
“En..."lerimiz olmadı değil; ama bir gönüle kocaman bir evreni sığdıracak yürekti bizdeki. Geride ne bıraktık, nasıl yaşadık kimlerle? Yüreğimizde yer yer yaşamın defoları. İçimizde cam kırıkları. “Gitti” sanılanla, “kaldı” sanılanın iç içeliğinde; tüm değerlerin erozyona uğradığı bu çöküş coğrafyasında, sevginin dalında çiçek açtık hep, dostluk yaprakları arasında.
Kimileri vardır, saplanır yüreğine;
Yara açar, "is ” bırakır.
Kimisi kaldırır düşeni yerden,
Yüceltip onurlandırır.
Ne oyalar, ne aldatır.
Güven verir adama,
Doğduğu coğrafyanın türküsünü yansıtır.
Yıl 1968-69 gibi... İçimde tüm dünyayı kucaklama isteği. Elimde rengârenk hayallerden örülü bayrak. Yaşamın elinde kapkara öfkeden kırbaç. Mavi değildi her zaman bulutlar. Yaşamak istediklerimiz ayrı, farklıydı size dayatılanlar... Lûnaparktı paylaşmak istediğim, yel değirmenlerine karşı direnmek. Havaî fişek gibi parlayıp, anında sönmek değildi.
Vur kendini anılara. Katlandıkça büyüyen sevgi yumağına. “Tut beni, tutun bana” anlayışına... Diyarbakır etrafındaki “Bağlar”a... Uzan İstasyondan Yenişehir, Ali Emiri’ye. Mola ver Dilan Sineması’nda. Folklor ekibimizin albenili gösterisiyle renk kattığımız Ordu Evi gecelerine... Bira Fabrikası’ndan uzanıver, Dicle’ye sırtını dayayan Tıp Fakültesine. Dön geri surlara doğru... Kapalı Çarşı, Şehmuz Pastanesi, Melik Ahmet Camii. Derken postane yolları, fayton safası! Atatürk Köşkü’dür en anlamlı yapısı. Her şey duruyor mu dersiniz yerli yerinde? 45 yıldır görmediğim “Diyarbekir” ilinde.
Ondan öncesi yoktu
İlk görev yerimdi zaten
Ondan sonrası da
Olmadı hiç gönlümde
Varsa, yoksa
Diyarbakır’dı yüreğimde
Kim sevdi benim kadar?
Bencileyin yaşam içinde.
Dört yıllık bir süre,
Bir ömre bedeldi belki de.
Bitimsiz sevgiler olsun
Ayten - Aydın!
Yolu
Diyarbakır
Öğretmen Okulu’ndan
Geçenlere.
İlk heyecan bendeki, ilk coşku. Beklentilerin doruğunda, çiçeği burnun-da "eğitim neferi olmaya soyunan,,, Belki ürkek biraz; biraz çekingen... Ayten Özbaltacı! Bir genç öğretmen... Mesleğimin 3. yılında, Ilk ve son isim oldu, yaşamıma giren. Aydın Ülgül..Beden Eğitimi Öğretmeni. Köy Enstitüsü kökenli. Donanımlı, deneyimli. Diyarbakır kazandırdı bize bizi. Eğilip bükülmeden, ödün vermeden çirkinliklere; amacımız öğrencilerimizle el ele, yürek yüreğe dik duruşu sergilemekti.
Unutamadığımız nice canlar. Ülkemin değişik karelerinde söz sahibi fıdanlar... Sevdik hepsini. Ya öğretmen dostlarımızı? Tunç Ak, Turgut Yaşasin, Yaşar Polat ve Ünsal Beyleri... Selahattin Acarsız olur mu? Aysel Ongan, Sabire Taşdemir, Mirhan Selman ve Leman Hanım 'ları? İri cüssesi ve giden yüzüyle Talat Yıldırım'ı... Değişmez kurallarıyla yönetici Necdet Bey'i, Mehmet Eroğlu'nu. Disiplin timsali Veysel Dalkılıç Ertuğrul Dirlik ve Gürkan Gazezoğlu'nu... Müzik öğretmeni Mehmet Gürkanı, müfettişleri dersine sokmamayı beceren tarihçi Yavuz Bey'i... Unutmadık hiçbirini. Anılar zaman zaman gelir, tüner pencerenizin önüne, bir kuş gibi. Biri de vardı ki dost çaylarının demi, hâlâ buram buram: Osman Efendi...
Yorumlar
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için