BİR HAVUZ ÖYKÜSÜ

Turgut Yaşasın

1967-1968 Öğretim Yılında Öğretmen Okuluna,  Meslek Dersleri Öğretmeni olarak geldim. Doğunun Paris'i olarak ünlenen Diyarbakır, çoğunlukla Sur içindeydi. En uç noktada, şimdi şehrin merkezi sayılan Ofis Semti bulunmaktaydı. Diyarbakır çok sıcak bir  kent. Diyarbakır'a atamam yapılınca, bilgi toplamaya başladım. Ankara'da. Ulus 'da bulduğum Diyarbakırlı bir ayakkabı boyacısı bana Diyarbakır o kadar sıcak olur ki, Kurşunlu Caminin çatısındaki kurşunlar yazın sıcaktan erir, kışın kurşunları eritip yeniden çatıya kerler." dedi. Kurşunun kaç derecede eridiğini bildiğim için, bunu bir espri olarak kabul ettim. Ama şu bir gerçek ki, Diyarbakır gerçekten çok sıcaktı o zamanlar. 42 dereceyi çok yaşadık yaz boyu. Kışları da inadına soğuk olurdu, Eksi 21 dereceyi çok gördük o yıllarda. Yaz aylarında yaz mesaisi uygulanırdı, sıcaklardan dolayı kent genelinde. 07 .00-13.00 arası çalışılır, bu saatten güneş batana kadar, ölü bir görünüme dönüşürdü kent. Bu saatlerde kurbağalar, karıncalar ve akrepler gezerdi. Ama, yakın çevrede yapılan barajlar sayesinde artık iklim daha ılıman şimdi.

Haziran ve Eylül aylarında bitirme ve bütünleme sınavları yapılırdı okulda. Aşırı yaz sıcaklarında, çok güç oluyordu bu çalışmaları yürütmek. Okulun girişinde bahçe içinde bir kameriya ve içinde minyatür bir havuz bulunmaktaydı. Burası çalışma saatleri için- de, öğretmenlere aitti. Bir sınav sonrası öğretmen arkadaşlarla oturuyoruz havuz başında. Herkes birbirine havuzdan eliyle su atarak şakalaşıyor. Bu giderek iki elle atmaya kadar gidiyor. Boş bulunduğum bir anda kafamdan aşağıya bir kova suyun boca edilmesiyle kendime geldim. Erdoğan bey gidip bir yangın kovası alıp suyla doldurup beni bir güzel ıslattı. Sıcakta ıslanmak serinlemek adına, hoşumuza gidiyordu aslında. Ben havuzdan su atarak, kaçmaya başlayan Erdoğan beyin peşine düştüm.Erdoğan bey yemekhaneye doğru koşarken, arkasındayım ben de. Birden yerde suyu açık hortumu gördüm, hortum suyunu sıkarak Erdoğan beyi ıslatmaya çalışıyorum. kaçmayı sürdüren Erdoğan bey mutfağın önünden, yemekhanenin arkasından çamaşırhane yönüne koşuyor. Ancak hortum uzunluğu oraya kadardı. Hemen cebimden çıkardığım bıçakla hortumdan bir parça kestim, ucuna parmağımı bastırarak hortum devam ediyormuş gibi koşmayı sürdürdüm. Bu koşmaca okulun giriş kapısına kadar sürdü. Pipo içiyordu Erdoğan bey o zamanlar ve bir hayli göbekliydi. Önümden kaçarken "yeter yahu, yeter yahu" diyordu sık sık. Okul giriş kapısına yaslanarak tamam pes ettim dedi. Ben de ona elimdeki hortum parçasını gösterdim. Çok güldük ikimiz de buna. Erdoğan çamaşırhaneye doğru kaçarken, bir erkek öğrenci sigara içiyordu. Erdoğan bey beni gör diye bağırıyordu sigara içen öğrenciye.

Biraz kendine gelince sordum Erdoğan beye, kimdi o sigara öğrenci diye. O heyecanla nereden bileyim kim olduğunu dedi. Ben hemen o öğrenciyi buldum. Erdoğan bey seni tanıyamamış, yanına gitme sakın dedim. Erdoğan Müdür yardımcısı idi o zamanlar. Ertesi gün bana geldi Erdoğan bey. O sigara içen öğrenci gelmedi bana yahu dedi. Yüksek sesle güldüm

Ek bilgiler