M. Latif Yıldız

Konya – İstanbul, Ankara – İstanbul, Ankara – Batman arasında sıkışıp kaldığım bir zaman tünelinden geçtim son 3 aydır. Kilometrelerce bir birinden uzak şehirden şehre o kadar çok düşünecek bir zaman buldum ki.

Kafamda defalarca hayalini kurdum, tahmin ettim, yazdım, çizdim; tekrar aynı şeyi yapıp durdum. Hastane koridorlarında, kafeteryalarında derin düşüncelere daldım. Anılarımı geriyi sardım. Üç aydır kardeşimin yaşadığı sıkıntı bitsin, eski sağlığına kavuşsun diye Allah’a çok dua ettim, çok yalvardım.

O’na her fırsatta zayıf düşen bedeni ve hastalığına yenilmemesi için moral olsun diye “güçlü ol, cesur ol, sen imanlısın, sen inançlısın, sen yaparsın” deyip durdum. O da, her seferinde “güçlüyüm, inançlıyım, merak etmeyin bu hastalığı yeneceğim” diyerek o bize moral verip o halinde bile bizleri teselli ediyordu.

Ama her seferinde başa dönüyordum. Anılarım beni geriye götürüyordu.

Hani, 1972 yılında er öğretmen olarak 8 ay çalıştığım Siirt’in merkez Kelekçi (Muvele) köyünden Batman’ın Kuyubaşı (Cegeluve) köyüne tayınım çıktığında evimi taşımak için kamyonu bulan ve koşarak yardımıma gelen kardeşim Sait’i arıyorum.

Konya’da iş bulmak için bana geldiğinde yapabilecekken hayat felsefem olan ayakları üstünde durmasını öğrensin diye “ mesleğin var, iyi bir elektrikçisin. İş ve İşçi Bulma Kurumu’na git kaydını yap. Seydişehir Alüminyum Fabrikası elektrikçi arıyor. Kayıttan sonra da Seydişehir’e git müracaatını yap” dedim. Benim bu yaklaşımımı yıllar sonra “ağabeyim benim bu konuma gelmeme en büyük katkısı oldu “diye o anısını anlatır dururdu. Bana itiraz etmeden, gönül koymadan, direktifimi eleştirmeden, büyük bir özveri ve inançla o tesise girerek çalışan kardeşimi Sait’i arıyorum bugün dostlar.

Bu yazıyı yazarken duygularım bir başka bugün. Gözlerimi yumduğumda ölümün soğukluğu 50 derece Batman sıcağında şakaklarımdan boncuk boncuk ter, gözlerimden sicim gibi süzülen gözyaşları arasında bu yazıyı yazıyorum.

Biliyorum hayat çok keskin, yaşam çok acımasızdır. Bu hayatta çok acılar yaşadım. En başta 1980 yılında 10 Nisanda 34 yıl önce babamı kaybederek acıların ilk serisi başladı. O’nu anne acısı, dede, nine, amca, hala, teyze ve genç yaşında yeğen birçok acısı yaşadım. Ama bir tek kardeş acısı yaşamamıştım. Onu da bana kardeşim Sait yaşattı.

Kardeşim Sait ile ömrüm boyunca yazmayı istediğim o kadar çok şey var ki; ama üzüntümden dalgalanan elektrik beynim, aklım, düşünce melekelerimi o kadar bastırıyor ki tarif edilmez bir acı her şeyin önüne set çekiyor.

Hayat o kadar kör ve karanlık yanları ile bizi sarıyor ki, keşke onunla ilgili güzel geçen günlerimizi, aydınlık yanlarını bugün sizler ile paylaşabilseydim. Keşke o yorgun geçen 60 yıla yakın ömründe tam da rahat edeceği, torunları ile mutlu yaşayacağı bu günlerde o sinsi o habis o melun hastalığın pençesine düşmeseydi. Keşke bugün bu satırlar yerine o güzel insan, canım, ciğerim Sait kardeşimi köşemde bir başka sözcükler ile yazabilseydim dostlar.

İnançlı biriyim. Doğuma, yaşama, ölüme inanan inançlı biriyim. Kardeşimin yaşama sevincini “iyiyim, merak etmeyin” diye tarif eden; acısına dayanılmaz habis hastalığa rağmen bizim ona moral vermemiz gerekirken bizi o teselli ediyordu. Son 3 ay içinde mum gibi erirken bile Allah’ına hamd ederek yakalandığı hastalığı tevekkül ile karşılayan imanlı, inançlı, yürekli kardeşim Hacı Sait Yıldız’ı kaybetmenin üzüntüsü içindeyim.

Batman’ın Gercüş ilçesine bağlı Cümeylin (Kozlu) köyünde dünyaya gelen Mele Abdülkerim oğlu Emine’den olma kardeşim Hacı Sait’i kaybettim dostlar. Onunla ilgili anılarımda kalacak son beraberlik hastanede yatağında gözleri kapalı iken Dr. Nuri’nin “Seslen ağabey seni duyar” uyarısı ile seslendiğimde sesimi duyar duymaz verdiği tepkiyi; nereden geldiğini anlamak için gözlerini açarak sağa sola umut ile gözlerinin sönen feri ile bakışlarını hiç unutmuyorum.

Dayanamadım, gözlerimi gözlerinden kaçırdım. Oysa onu ne ümitlerle bekliyordum. Cesaretimi toplayıp son bir kez daha “ Hacı Sait, benim ben. Ağabeyin Latif” dedim. Ama karşılık bulamadım. O zaman içimden bir parça koptu. Göz pınarlarımdan yaşlar süzüldü. “Vay be kardeşim Sait, sen bu hallere düşecek adam mıydın” diyerek ağlıyordum.

Önce kafamı çevirdim, sonra bedenimi ve kardeşimi son görüşüm olacağını bilmeden yoğun bakımdan ayrıldım.

Seni seviyorum kardeşim Sait. Seni hep seveceğim. Kabrin cennetten bir mekân olsun ki şüphesiz öyledir. Tam istediğin gibi de oldu. Babanın baş, annenin ayakucunda o çok sevdiğin ve genç kaybettiğimiz yeğenin Ayşe’nin yanı başına ninenin 10 metre mesafesinde vasiyet ettiğin gibi defnedildin. Cennetin koynunda yat kardeşim Sait.

Yorumlar   

#1 sevim Mutlu Korkmaz 16-08-2014 21:08
Başınız sağ olsun Allah rahmet eylesin. Mekanı , durağı cennet olsun.
Alıntı | Yöneticiye raporla

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

Ek bilgiler