GEZO'LU DAĞ KÖYÜNÜN MEMO'SU

    Yetmiş'li yılların sıcağında baharlarla gelen yasakların, artan saldırıların hız kesmediği aylardaydık. Vefakarlığının özlemini duyduğum Zaza öğretmen Memo'nun, Çermik'teki adresinde bulamayınca Çüngüş yolu kırsalının zirvelerine yamaç-dolaç muhtar evlerine çekilen telefon direklerini izleyerek yüreğini sevdiğim arkadaşım ve ailesine Gezo Köyüne ulaştığımda beni saran, sevgiyle örülmüş kol-kanatlarıyla yorgunluğumu unutturdu; birkaç yılın özlemini de (...) Gezo'da!..

    Zaza insanını Memo'nun yüreğinde tanırken, anadilini de içten ve samimi Gezo Dağlarından yankılanırken, duyduğum yorgunluğu iki güne belki de iki sözcüğe sığdırmaya çalışmıştım.

    '' Tasık av biyar.''

       (Bir tas su ver.)

    '' Av çinyo.''

     (Su yoktur.)

    Kırk yıl aradan sonra hafızama kazıdığım birkaç diyalogdan biri oldu Gezo halkıyla.

    Telefonun öbür ucundaki emekli öğretmen Memo'ya soruyorum bugünün Gezo'sunu. 

    '' Nerdeyse bıraktığımız gibi.''

    Demez mi dağ köyünün geniş omuzlu, gür sesli Memo'su? 

    Gezo'ya kırk yıldır gelmeyen hizmetlerin bugününü sorgulamaya başladım; Uluderelerin nasıl yaratıldıkları ıslah edilme gerçeğini daha da yakından görmeye Gezo insanlarının neden zirvelere dağlara yaslandıklarının sorularına yanıt vererek Gezo'dan. 

    Gezo'da Güneş'in doğuşuyla elektrikten yoksunken, kuluçka makinasını bozanlara gür sesle hatırladığım birkaç isimden biri olacak ki Berz'in sesiyle uyandık. 

    Berz, petrol lambasıyla basit bir masanın çekmecesine yerleştirdiği borularla küçük su deposu işlevi gören alüminyum kabının altına konumlandırdığı lambayla sistemini-düzeneğini yapılandırmıştı. Fitilini de sıcaklığını artırıp-düşürerek kısmaya çalışırdı Berz, Gezo'da.

Gezo deyip bugüne dek anlamını düşünemediğim sözcüğün arayışına çıkarken gördüm. Anadillerin nasıl da yalnızlaştırıldığını....

    Bir inanışa göre ki Cizre Botan'da kar yağışından sonra fecrin başlangıcı ve güneşin doğuşu arasında kişniş tohumu gibi yağan ve ağaç yapraklarının üzerine sarı, bal tadındaki helvadır; adına da kutsal kitaplarda ise 'Menn' ya da başka yörelerde renk ve tad değişikliğine uğrayarak 'Mann' diye de bilinirmiş Zaza köyü Gezo'nun anlamı.

    Mardin yöresi dağlık ve bir zamanların ormanla kaplı dağlarında kısa-bodur da olsa ''yeşil yaprakların üzerine yağıp, sertleştiğinde mor renginde parıldayan kırılarak yenen doğal asitsiz şeker oluyormuş Gezo adı ve tadıyla. Tıpkı Savur-Midyat arası Rajné, Imğeşné yöresinin Kudret helvası 'men' doğal şekeri gibi.        

    Ekolojik çevrede yaşamın devamı için kabuğun, etkenlere karşı savunması hep sınırlı olmuştur. Her geçen gün biraz daha yok edilmeye maruz kalırken; yitirdiklerimizin acısını ve sonuçlarını tüm duyularımızla hissetmemize rağmen arkasından gelecek kuraklık, fırtınalara yer yer kasırgalara, etrafı kül eden yangınlara sürüklenirken bile rüzgara karşı dağlarına güvenirdi Gezo... Yamaçlarındaki kır çiçeklerine, arısına balına güvenirdi Gezo'lu Memo.  

   Memo öğretmenine, okul yokken güvenirdi Gezo. Ya Berz'e güven? Bir kişinin dışında sımsıkı sarmıştı Berz'i. Yarım asır sonrasında devremden tekrar Berz'i, pratik kuluçka makinesini, yolunu-elektriğini, Zazaca Dilini Gezo'nun...

      Haydi bakalım birbirimize Gezo'yu,Rajné'yi soralım;hem kudret helvasından hem de men kesme şekeriyle ağzımızı tadlandıralım

 

 

 BİR TABLO Kİ

SİZLERLE PAYLAŞMAK NE GÜZEL BİR DUYGU

 


TOPRAĞI GİYİNİP GÜLÜMSEYEN DEVREMİN ANISINA


        Hatırlamakta zorluk çektiğim değerli öğretmenlerimizden birinin dersini geride bırakmış, teneffüse çıkmak üzereydik. Sevip de orta düzeyde götürmeye çalıştığım resim dersine dünden başlayıp bitiremediğim ağaç resmimin guaşla boyamasına sıra gelmişti ki geç kalmamak için zil çalar çalmaz dışarıya fırlayan öğrencilerden sonra kendimi ağacımın yanında buldum. Ve hemen bu kara rengiyle beyazı yanına alarak soluk yeşilin üstünü gri geçmeye çalışırken bir bakıma kendimizi ele veren bir ayrıntıya kaptırmadan boyanmasına devam ettim. 

       Herkesin hatırlayabilmesi için okulumuza yakın İçki Fabrikasıyla bitişik ihate duvarıyla, yatakhanemizin köşesine yakın yerde yıllar önce ekilip dumanda kalan ağaç. Özellikle ikinci ve son sınıf öğrenci arkadaşlarımızın etrafında toplandıkları ağaca yakın duruyordum. El salladığımız yanıbaşımızdan geçenlerle merhabalaştığımız bir süre sonra ağacın etrafında bir kaç kümeye dönüşerek ''Boğuyoruz'' hissini aldım ağacın donuk boğuk kalan renginden; fırça izleri sanki tırmalamıştı gövdesini kalın dallarını...

        Boyanın tüplerinde kalanlarla yetinmeye çalışırken birkaç renkle yansıtmaya çalışmış bu teneffüste de bitiremeyeceğimin farkındaydım. Birkaç adım geriye çekilip soluk almak isterken siyah, kırmızı, yeşil, beyaz birbirlerine sarı'lıp bana içlerini dökerken bir başıma topladım; ellerimde, yüzümde izi kalan gerilmekten boşalmış tüplerimle dersime ne kadar geç kaldığımın farkında değildim. 

        Nihayet resim öğretmenimin benden önceki arkadaşlarımla içeri girince bana atılmış tokattan da beter oldum sanki. Cesaretimi toplayıp uygun bir şekilde içeri girdiğimde beni bir uğultuyla karşılayan arkadaşlarımdan çok gözlerim öğretmenimi ararken rahmetli Hayrettin Şeker'in kahkahalarıyla karşılaştım ki sesi hala kulağımda. Birden Zafer öğretmenimin beni derse almayacağını düşünmüş olabileceğini elimdeki resim kağıdını alarak bir süre inceledikten sonra arkadaşlarıma gösterip ünlü sözcüğünü ve tabii ki sanatı en anlamlı ifade eden deyim ve özlü sözlerle bana verilebilecek en güzel bir ödül oldu sanki ''Blok!''

        Farkında olmadan harcadığım emeğin karşılığını hem de canımdan çok sevdiğim arkadaşlarımın önünde geç kalışım affedildi.

Dün gibi hatırladığım özlü güzel sözün:

''Sanatçının kirli elleri medeniyetin aynasıdır.'' bir diğeri ise:

''Sanatçıdan ve sanattan yoksun bir toplumun, hayat damarlarından biri kopmuş demektir!..''

        Sizlerle paylaşmak güzel bir duygu iken toprağı giyinip gülümseyen arkadaşlarımızı anarak sizlere elli yıl sonra hem de saygıdeğer öğretmenlerimizle bu anıları canlandırmak, derinliğinden haz alıp yoğrulmak, sayenizde bu dayanışmayı eğitim ve özellikle sanat adına anımsatmak gerçekten ne güzel bir duyguymuş bir kere daha ve yine bir kez daha yaşamak, yaşamak!  Saygılarımla...   

 

Ek bilgiler